Füsun Onur’un Galeri Nev İstanbul’daki ilk kişisel sergisi “Oda Müziği”, 1 Kasım Cuma günü açılıyor. Sanatçı, bu sergi için galeri mekanının zeminine yerleştirdiği gündelik nesnelerle müzik, zaman ve mekan ilişkisini kurguladığı yeni bir düzenleme gerçekleştiriyor.
Sanatçı geleneksel işlevinden bağımsızlaştırdığı bulunmuş obje ve oyuncakları kağıtlara sararak galerinin içine yerleştirir. Ucundan, köşesinden, kenarından görülebilen bu objeler birer küçük leke olarak belirirler. Uzaktan duyulan kısık sesli bir müziğin tınısı gibi, belli belirsiz form ve renklerde notalar mekanı kaplar. Yere gelişigüzel dağıtılmış boya kalemleri, boyama eyleminden uzaklaşarak varlıklarıyla galeri zeminini boyar. Buruşturulmuş kağıtların arasından sanatçının desenleri ve el yazısı okunur. “Oda Müziği”nde Füsun Onur, geçmiş işlerindeki gibi nesneleri işlevlerinden soyutlamakla kalmaz, onları kaplayarak, saklayarak yok eder ve mekanda yalnızca birer kompozisyon ögesi olarak var olmalarını sağlar. Mekan, nesnelerin aralarındaki boşluklar, mesafeler ve bıraktıkları renklerle tek bir kompozisyona dönüşür.
Füsun Onur, “Prelüd” ve “Opus II – Fantasia” adlı eserlerinde olduğu gibi, “Oda Müziği”nde, eseri parçalara bölerek algılanışını zamana yayar ve durağan olmaktan kurtarır.
Füsun Onur’un izleyiciyi adeta bir oyuna davet eden objelerini görebilmek için, mekanın içinde hareket etmek gerekir. “Oda Müziği”, izleyiciyi eserin varlığı ile yokluğuna; nesnelerin tanıdık ve yabancı gelme hissine; yerleştirmenin tesadüfi veya düzenlenmiş olduğuna dair ikilemlerin arasında bırakır.
Sanatçı yapıtları için şöyle bir ifade kullanır: “Zamanla mekanı birbirine uydurmaya çalışıyorum. Heykelleri parçalara ayırıyorum, çünkü zamanı resme ya da heykele uyduramazsınız, ancak müzikte bunu yapabilirsiniz. Bir heykele bakıp geçebilirsiniz, müziği dinlemek için zaman ayırmak zorundasınız(…)”