Hayatımızdan eksik olmayan ve tüm yaşamımız boyunca karşı karşıya kaldığımız sarsıntılar, iniş çıkışlar, savruluşlar, fırlatılışlar, türbülanslar karşısında tepkilerimiz hep farklı olagelmiştir. Açık denizlerin çekiciliğine, derinliğine, yüksek dalgalarına tutkunlar ile sığ limanların sükunetine kendilerini bırakmayı tercih edenler veya bu ikisi arasında bir oraya bir buraya sürüklenenlerin farklı davranışlarını izleriz. Hayatın bizi sürüklediği ortamlarda kendi kendimize belirlediğimiz güvenlik alanlarını, bariyerleri aşmadan, sınır ötesine asla geçmeden, meraklarımızı, tutkularımızı dizginleyerek sivrilikleri törpüleyerek geçiririz ömrümüzü. Bazılarımız ise, bariyersiz, sınırsız, dolu dizgin yaşamayı tercih eder. Sürekli sınırların öte yanını merak ederler. Risk, yaşamlarının en iyi kullandıkları enstrümanı haline gelir.
İnişler, çıkışlar, sarsıntılar, türbülanslar hepimizi farklı etkiler. Kimileri, hayatlarını her türlü riske karşı bir emniyet kemerinin güvenli ortamına teslim ederken kimileri de ancak ikaz karşısında ve tehlike anında gerekli tedbiri almaya yönelirler. Bir başka gurup ise iniş çıkışlardan aldıkları gizli zevki yaşamlarına yaymaya, ve yaşamlarını, iniş çıkışların onlara verdiği hazla renklendirmeye çalışırlar. Acı onlara zevk verir. Hem acıdan zevk alırlar hem de nasıl acı çektiklerini düşünüp hallerine üzülürler. Acı çekerek hayata kafa tuttuklarını zannedenler bile vardır aralarında.
Kemerlerin yetmediği, yeterli güvenli ortamı sağlayamadığı durumlarda bazıları kemerin dışında bir yardımcı arar. Yanımızdakinin gazetesine veya kitabına kapanmış vurdumduymaz sükuneti her ne kadar çileden çıkarıcıysa da onun bu kendine güvenli hali ister istemez kısa sürede sirayet eder, bize de bulaşabilir. Ya da hiçbir şey kar etmez. Ellerimiz ve avuçlarımızdaki ter, koltuğun kenarlarını giderek daha da kuvvetlice sıkan avucumuzdaki telaşla tüm bedenimize akar. Kimi zaman böyle hazırlıksız yakalar bizleri bu sarsıntılar. Kemerlerini bağlamadan, sarsıntılara kafa tutarak, aldıkları hazdan yüzlerine yansıttıkları küstah tebessümle yolculuk edenlerin bile bir anda elleri ayakları birbirine karışabilir. O anda tek endişeleri sansıntının şiddeti değil arzu etmedikleri tepkilerinin bedenlerine hakim olup fiyakalarının bozulmasıdır. Aslında bu görüntülerine yakınırlar.
Yaşamın her merhalesinde en güvenli alanları, ortamları seçip kendimize kurduğumuz güvenli kulübemizde küçük, korumalı ve korunaklı hayatımızı yaşarız. Risk uzak akraba bile sayılmaz. O adeta, deniz aşırı bir ülkedir. Asla gitmeyeceğimiz bir ülke. Bu güvenli kulübeyi ancak depremler, seller, kasırgalar, yangınlar yıkar.
Hayatımızdaki bu iniş çıkışlar, bu sarsıntılar oldum olası bir çok sanatçının ilgi alanına girmiştir. Aslında ilgi alanı demek bile doğru olmayabilir. Bu sürüklenişler bizzat birçok sanatçının hayatının ta kendisidir. Doğum ve ölümün kendisi ve ikisi arasındaki tüm sarsıntılar ve farklı ruh halleri yüzyıllardır sanatçıların üretimine damgasını vurmuştur.
Gelenekle donanmış zekamızın bu sarsıntılara karşı direnmemiz için gereken en iyi enstrüman olduğunu savunan Erol Akyavaş bu gerçeği bize dolaylı yollardan anlatmayı tercih etmiştir. Aklın ve zekanın direncimiz ve kafa tutuşumuzu bileyeceği inancını taşır yapıtları. Serkan Özkaya ise daima uyarıcı, ikaz edici, hatırlatıcıdır. Tehlikeleri görüp tespit eder. Kimi tehlikeleri gözler önüne sererken kimilerini sadece haber vermekle yetinir, sürüklenişlerimizin farkına varmamız için uyarır bizleri. İnci Eviner ise çoçukluğumuzu, anneliğimizi, babalığımızı, ailemizi, yurdumuzu, coğrafyamızı, yersiz yurtsuzluğumuzu, tutunamayışımızı, güvenli sıcak ortamlardan nasıl uzaklara fırlatılmışlığımızı ve ne kadar yardıma muhtaç olduğumuzu hatırlatır. Elvan Alpay ise yeni fırtınalara gebe bir ara limandır hayatımızda. İki sarsıntı arası dinginliktir. Tehlike anında kemerleri bağlamamız gerektiğini ise bize Erdağ Aksel hatırlatır. Tüm hava boşluklarına o işaret eder. Nerde ne zaman ve nasıl sarsılacağımızı haber verir. Hale Tenger’in yapıtları ise savruluşumuzun, tutunamayışımızın ta kendisidir. Bu savruluşun görünmeyen bir başka yanı ise Nermin Er’in mizahı ile ifade bulur. Bize kendimizle dalga geçebilme cesareti verir.
Türbülans sergisinde yer alan 7 sanatçının yapıtları bir yandan, iki arada bir derede, sıkışmış, soluk almakta zorlanan yaşamımızın pamuk ipliğine bağlı hallerini dile getirmekte, öte yandan da yaşamın bizimle değil, bizim yaşamla baş edebilmemiz ve yaşamın dizginlerini iki elimizle tutabilmemiz için gerekli enstrümanları edinebilme yolunda bizi cesaretlendirmektedirler.